9 Ekim 2011 Pazar

Parmaktan Dökülenler-1

"Sana yazamam, ama seni yazarım"

Basit, sıradan, o hep duydugumuz tek cumlelik edebiyat gibi duruyor ilk bakışta... En azından bu tarz cümleler bende hep bu sekildedir... Mesela isim vererek konuşayım; ne Küçük İskender'i ne Kahraman Tazeoglu ne Murathan Mungan... sevemedim bir türlü yaptıkları edebiyatı, imalı dokundurmalarini, basit Facebook durumları vs...  

 Sana yazamam demiş, aslında yazmam dememiş, yazamam... Kimi zaman öyledir ya, konunun muhattabına açık açık hiç bir şey söyleyemeyiz, böyle gizli gizli kendimizi yer bitiririz. Sonra baktık çare yok, ya konuşarak bitiririz onu, dillere düşürürüz, o bilmeden, ya da yazarız. Harf harf, hece hece, kelime kelime, cümle cümle... Sonra bir bakarız ki icimizde roman olmuş... Son cümlesine gelmişiz... Ama gelin görünki bir nasıl bir yazarın romanından ayrılması güç ise noktasını koysak da ayrılamayız ondan. Öyle ya, neler yaşamışızdır sayfalarında, şizofrenik de olsa bizimdir o... Yazmak böyledir işte... Ona yazmamışsınızdır belki ama onu yazmışsınızdır hemde en güzel şekilde, onun bilmedikleriyle... Düşünsenize seven bir insanın gözünden sevdiği, aşığın gözünden maşuk... Bunun icin bir yeteneğe de gerek yok. Zaten sevebilmek en büyük yetenek.

Sonuç olarak amacım burda edebiyat yapmak degil, zaten haddime de degil... Nedendir bilmem, belki kendi yöntemim olduğu içindir, bir başka etkiledi beni... Ee yani ben de seni yazarım, ama kimseye de okutmam. O kadar da kıskancım. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder