29 Haziran 2012 Cuma

"BUGÜN GÜZEL BİR GÜN"



“Bugün güzel bir gün olsun” demiştim sabah kalktığımda… Siz bilmezsiniz, ben her sabah korkarak kalkar ama güne cesur devam ederim. Elimden geldiğince… J

Öğrencilik hayatı zor gelir hayata adım atana kadar. En azından büyükler hayatın -ki biz öğrenciyken hayat dışında başka bir şey mi yaşıyoruz bunu da anlamış değilim- zor olduğunu söylerler. Öğrenci milletinin tek derdi dersleri sınavlarıdır nokta. Genelde böyledir belki de. Ama bazen çok daha fazlasıdır.

Neden böyle bir giriş yaptım bilmiyorum. Parmaklarım çalışmaya bir başladı mı çenemden daha geveze oluyor… Evet, ne demiştim; “Bugün güzel bir gün olsun.” J

Son zamanlarda İlahi güçler tarafından korunup kollandığım ve sevildiğimi en yoğun hissettiğim dönemleri yaşıyorum. Karşıma çıkan her şeye değerlendirilmesi gereken fırsatlarmış gibi bakıyorum. Belki alakasız olacak ama insan birisini kaybedince yaşamın anlamsız olduğu hissine kapılıyor, biraz şanslıysa da ölümdeki sırlardan kendi hayatının saklı kalmış mücevherlerini keşfediyor. Kısa bir zaman önce ilk defa bu derece bir yakınını kaybetmiş biri olarak boğazımdaki düğüm yeni yeni çözülmeye başladı diyebilirim. İşte bugünün bir diğer önemi de buydu benim için. Keşfetmek.

Bir yerde okumuştum, bir yere gittiğimizde –eğer mümkünse- dönüşte başka yoldan dönmeliymişiz, Peygamber Efendimiz de böyle yaparmış. Bunun nedenini çok düşündüm, en son verdiğim karar ise daha çok ve daha farklı insanlar görerek hepsine hal hatır sorarak hem onların gönlünü okşamak hem de kendi gönlümüzü yumuşatmak olduğuna karar verdim.

Ne yazık ki günümüz metropol şartlarında hep en kısa, en trafiksiz yolu seçmek durumundasınız. Çünkü ya bir yere yetişeceksinizdir ya da çoktan geç kalmışsınızdır. Kalabalıktır her yer ve biz ailelerimizden “çevreye güvenmiyoruz” sözlerini duyarak büyüdüğümüz için donuk bir suratla dolaşırız. Çünkü insanlar güleryüzden anlamazlar. Çünkü onlar tehlikelidir. Çünkü biz de onlar için tehlikeliyiz!

Ama bugün o günlerden biri değildi işte. Bugün herkes çok iyiydi. Okul bile. Dönüşte Sefaköy-Mecidiyeköy-Kavacık hattını kullanmadım bu defa. Daha uzun ama trafiksiz, tertemiz bir yoldan döndüm evime.

Nerede kalmıştık. Hehh, evet! Kafanız bozuk olabilir bazen. Devreleriniz yanmış, sigortalarınız atmış, hatta şanzımanınız dağılmış olabilir. Kalabalıklar içinde yalnız bile olabilirsiniz, bunun için ille de ergen olmaya gerek yok. Ben yalnızlığa hiç alışkın değildim, alıştım. Ve söyleyebilirim ki herkesin şikayet ettiği kadar kötü bir durum değil yalnızlık. J

Buraya kadar kısmın henüz giriş olduğunu söylesem herhalde kapatır sayfayı “yuhh” dersiniz, ya da tam tersi, önce “yuhh” deyipte de kapatabilirsiniz. J Saygı duyarım.

Uzun zamandır kurduğum gezi yazılarımı blogumda paylaşma hayallerimin beklide ilk adımını atıyorum bugün.

“Dın dın bir sonraki durak Mecidiyeköy” dedi oldukça metalik bir hanım sesi ve düğmeye bastım. Aslında oldukça dalgındım, artık kafam neredeyse… “Dın dın Mecidiyeköy” ama inmedim. O an aldığım kararı o an uyguladım. Bu da yeni alışkanlığım, tavsiye ederim. J “Farklı yoldan dönmek” dedim kendi kendime, cidden dedim, edebiyat amaçlı yazmıyorum tuhaftır ama o anda hissetmiştim bunları yazacağımı. Zincirlikuyu’da indik, aktarma yapacağız. Kalabalık o biçim. Bir amca çarpıyor gözüme. Bende onun gözüne çarpmış olacağım ki gülümseyişime karşılık alıyorum. Sonra o amcayla aynı metrobüse biniyoruz. Yabancılarla konuşmaktan hep korkmuşumdur. Yabancılar tehlikelidir. –Yok öyle bir dünya, hepimiz yabancı değil miyiz birilerine.- (Yine de bazılarından uzak durmak lazım.) Sonra amca sohbet etmeye başladı, bende karşılık verdim. Yaşanmışlık bambaşka bir şey, tecrübeler, gözlemler. Hele de İstanbul’da geçmiş bir ömürden ne hikayeler çıkar kim bilir. Ancak kısa sürmek durumunda kaldı amca ile sohbetimiz çünkü ben köprüde inecektim. “İyi akşamlar” diliyorum, ve o anda fark ediyorum ki akşam olmuş… Ama İstanbul daha yeni yeni kendine geliyor, malum yaz sıcağı. Köprüden aşağı uzuuuunca bir kaldırım, yürüdükçe yürüyorum, yürüdükçe yürüyor… Hızlı yürürüm ben, Nam-ı diğer Atom Karınca. Lakin hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmamaya da öyle çok özen gösterdim ki fıldır fıldırdı gözlerim. Uzaktan gören “bir işler çeviriyor kesin” derdiJ Bir karga çok dikkatimi çekiyor, neredeyse önümdeki hanımefendinin başına konacaktı, neyseki bir ağaç bulduJ Beylerbeyi Sarayını geçiyorum, nefes alıyorum, en derininden… Yollar insanlar, kediler, köpekler… Derken Beylerbeyi’nin içinden geçerken önemde koyun gibi –maşallah- bir köpek beliriyor. Korkmuyorum ama arkasından yavaş yavaş yürüyorum. O an kendi kendime gülüvermişimJ Elinde bastonuyla dükkanının önünde oturan amca bir şey yapmayacağını söylüyor, gülümsüyor; seyrettiğimi söylüyorum sadece, yine iyi akşamlar dileyip hızlanıyorum.

Derken Yalıboyu’na gelmişim bile. Yeşillikler ve tarih içinde yürümeye devam. Alçak duvarlı evlerin bahçelerinde ortancalar açmış –en sevdiğim çiçektir- beyaz bir masa ve etrafındaki dört sandalye çekiyor dikkatimi, biz geliyoruz aklıma… Havuzbaşı ve Çengelköy…

Küçük bir çiçekçi vardır Çengelköy’de. Bundan yıllar önce Çengelköy’e ilk tek başıma gittiğimde yaşlı bir ressam için bir buket karanfil almıştım, bu defa aynı yere tek bir gül almak için giriyorum, elimde yoldan kopardığım 7 yapraklı akasya dalı ile. Amca hediye ediyor gülüJ
 Ve manavlar… Manavlar en sevdiğim mekanlardandır, hele de tezgahlar yaz meyveleriyle doluyken yanlarından geçerken depderin bir nefes çekmemek olmaz ciğerlereJ Çekiyoruz…

Yollar bitmez, sadece varılacak yere gelinir. Her yeni gün yeni bir yol çıkar karşımıza. Neyle geçtiğimizden çok nasıl geçtiğimiz, hangi kıyafetlerle geçtiğimizden çok hangi düşüncelerle geçtiğimiz önemlidir o yollardan. Ben yürürken koca bir roman yazdım. Nefes aldım, nefes verdim. Her takıldığım taştan özür diledim. Kendimi en mutsuz belki de umutsuz hissettiğim dönemde yine kendim tedavi ettim. Aslında bütün bu gevezeliklerimin nedeni sadece kendinize zaman ayırın, etrafınızı görün diyebilmekti. J

Son olarak Peygamberimize sormuşlar “Canımız sıkkın olduğunda ne yapmalıyız” diye, “Bir yetimin başını okşayın” demiş. Bu hem onu hem de ruhen sizi mutlu eder, huzur bulmak aslında bu kadar kolaydır. Her şeyi zorlaştıran bizler için bazen hakikatte içimize yaptığımız yolculuklar en iyi seyahattir. Son olarak tüm büyük yolculuklar bile kapı eşiğinden atılan bir adımla başlarJ

Bir kişi için bile bir mum yakabildiysem ne mutlu banaJ

Teşekkür ederim Sayın okurumJ