17 Temmuz 2012 Salı

Hayat Rezilliklerle (mi) Güzel!


İnsanız be kardeşim! Bazen rezil de oluruz rüsva da! En azından rezilliğimizi paylaşacak dostlarımız olsun yanımızda. Biraz da cümle kurmayı bildikten sonra aşılamayacak rezillik yoktur.

Gene olmuşum fena halde rezil rüsva, üstelik daha yeni tanıştığım birine. Ne adam gibi muhabbetim var ne samimiyetim. Bunun üstüne de daha olmaz diye düşünüyorum. Teknolojiyle aram iyi ama bu “dokunmatik” olayı benim dolma parmaklarım için sakıncalı. Kaydırıp kaydırıp yaptığım bir yanlış sonrası en yakın dostlarımdan birine sitem ediyorum:

-Büşraaaaaaa, diyorum. Neden benim hiçbir günüm olaysız, rezil olmadan geçmiyor? Neden hep tam gol atacakken ofsayta düşüyorum? Neden hep topu auta yolluyorum? Hayat bana bir köşe vuruşunu bile çok mu görüyor?

Ne sitem ne sitem. En sevdiğimiz konudan girmişim olaya. Şimdi rezilliğin daniskasını yapıyorum ama battı balık yan gidiyordu değil mi? Son bir gayretle son lafımı da söylüyorum;
-Ben neden hep kendi kaleme gol atıyorum?
Sessizlik. Bu sessizliği iyi tanırım. Muhakkak peşinden ya beni intihara sürükleyecek bir tepki gelir ya da ölmüşten beter edecek bir espiri. Maalesef espiri geliyor;
-Aaa aaa çok korkunç bir şey ofsayt ya, ama hakem iyi, bak kaçırmıyor hiç!
(Bu kısmı içimden söylüyorum “Büşra ÖL!)
Sonra kısaca olayı anlattım. Oldukça kısaydı çünkü zaten anlaması güç değil, nitekim 15 yıl olmuş!
-Sen bunu hep yapıyorsun, oldu ilk tepkisi, bir de birsürü gülücük ekledi. Çok komik!!!.
-Yoooo ilk defa yaptım… He rezil olma işini mi diyorsun? Allah’ım neden ben!
Böyle böyle hayıflanırken devam edivermiş sitemlerim…
-Neden ortalarım şut olmuyor? Neden şutlarım kaleyi bulmuyor? Neden tribünler tarafından hep yuhalanıyorum?
-Belki de Rabbim seni böyle sınıyordur.
-Kafamı kale direğine çarpıp beyin sarsıntısı geçirmek istiyorum.
-İstersen sana faul yapabilirim, hiç değilse takımın penaltı kazanır.
   Çok da güzel teselli eder canım arkadaşım!
-Bir de sen vur! Zaten Kırmızı kart yakındır, hem de öyle iki sarıdan falan değil, direk kırmızı!
-Muslera ne kadar yakışıklı değil mi?
   Aaaa Ha! İşte o beklediğim hamle geliyor. Konu değiştirmece oynuyoruz. E başarılı da oldu sayılır. Nereden vuracağını biliyor aslında ama yanlış zamanlama. Konuyu kaynatabilir ama değiştiremez! Tamam, Muslera konusu azıcık uzadı. Oooo araya başkalarıda girdi. Ama Serap kaynatır mı hiç?
-Harbiden çok kazmayım. (Tabi bu uslûp ile en yakın arkadaşlarımdan birine konuşabilirim. Normal şartlarda bu kadar abartmam.) Sabri’den beterim.
-İyi o zaman kızım, Sabri denk getirdiğinde güzel gol atar mutlu olmalısın, dedi ve muhtemelen o anlarda gülüyordu bana.
-Yok yok benden bir cacık olmaz. Zaten anca savunma oyuncusu olurum ben.
-Sabri de forvet değil zaten.
-Saol çok moral verdin gerçekten.
Çok acayip haller içerisindeyim, olayı unuttum.
-Aklıma abuk subuk şeyler getiriyorsun Büşra.
-Bende malzeme bol zaten, hep gelsin bir şeyler!
-Yok oğlum bu fena değil.
-İyi bari belki hoca beni de alır oyuna.
-Heee heeeyyt be! Belki de iyi bir takımım olmadığı içindir, belki sen girince oyun lehimize döner. Messi gibi olsam mesela. Hani milli takımda daha kötü Barça’da daha iyi ya o hesap… (Düşünüyorum) Gerçi Messi ne kadar kötü olabilir ki?
-Messi&Sabri! Harika bir ikili olduk!
-Olamaz mı olabilir. (Buraları uzatıyorum tabi. Teknoloji ilerlediğinde yazıların bazı kısımlarını kendi sesimizle de kaydedebiliriz belki, efekt hesabı…)
-Neyse ben gideyim o zaman, saat geç oldu, namazı da kılar uyurum.
-Tamam. Bize dua et!
-Serap bu saatte dua edemem. Öğle ya da ikindide ederim. (Bu cümlenin üstüne yıkıldığımı belirtmek isterim.)
-Yatsıda edilen duanın kabul olma olasılığı daha fazla. Her şeyin hayırlısı olsun de yeter. Ya da sen “Allah’ım dualarımızı kabul et” de duayı sonra ederiz.
-Bende bir huy var duayı namazı kılarken edebiliyorum.
-Yap işte bildiğin gibi, sonuçta herkesin bir tarzı var. (Bu satırlar parmaklarımdan dökülürken dilimden dökülenler sadece “estağfurullah, tövbe tövbe…)
-…

Oldukça uzun olan vedalaşma kısmından sonra Büşra’dan normal bir zamanda bu yazıyı kompozisyon haline çevirip çeviremeyeceğim konusunda izin alıyorum. İkimizde battı balık yan gider modundayız. İşte o geceden arda kalanlar…

Saçmalamak sizinle birlikte saçmalayacak insanlar bulduğunuzda daha güzel.
Konu mu? O gereksiz, geçip gitmiş bir konu. Tüm hayatımız böyle değil mi zaten. Bir dönem önemli olan şeyler, üstüne düşünüp birazda abartı tozu eklediğimiz durumlar sonrasında oldukça basit hale gelmiyor mu? Onları da tuz, biber, biraz eksi (limon olabilir mesela ya da nar ekşisi) olarak kabul edelim. Sonrasında tatlı anılara dönüşüyorlar.
Hayat rezilliklerle güzelş


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder