İnsanız
be kardeşim! Bazen rezil de oluruz rüsva da! En azından rezilliğimizi
paylaşacak dostlarımız olsun yanımızda. Biraz da cümle kurmayı bildikten sonra
aşılamayacak rezillik yoktur.
Gene
olmuşum fena halde rezil rüsva, üstelik daha yeni tanıştığım birine. Ne adam
gibi muhabbetim var ne samimiyetim. Bunun üstüne de daha olmaz diye
düşünüyorum. Teknolojiyle aram iyi ama bu “dokunmatik” olayı benim dolma
parmaklarım için sakıncalı. Kaydırıp kaydırıp yaptığım bir yanlış sonrası en
yakın dostlarımdan birine sitem ediyorum:
-Büşraaaaaaa,
diyorum. Neden benim hiçbir günüm olaysız, rezil olmadan geçmiyor? Neden hep
tam gol atacakken ofsayta düşüyorum? Neden hep topu auta yolluyorum? Hayat bana
bir köşe vuruşunu bile çok mu görüyor?
Ne
sitem ne sitem. En sevdiğimiz konudan girmişim olaya. Şimdi rezilliğin
daniskasını yapıyorum ama battı balık yan gidiyordu değil mi? Son bir gayretle
son lafımı da söylüyorum;
-Ben
neden hep kendi kaleme gol atıyorum?
Sessizlik.
Bu sessizliği iyi tanırım. Muhakkak peşinden ya beni intihara sürükleyecek bir
tepki gelir ya da ölmüşten beter edecek bir espiri. Maalesef espiri geliyor;
-Aaa
aaa çok korkunç bir şey ofsayt ya, ama hakem iyi, bak kaçırmıyor hiç!
(Bu
kısmı içimden söylüyorum “Büşra ÖL!)
Sonra
kısaca olayı anlattım. Oldukça kısaydı çünkü zaten anlaması güç değil, nitekim
15 yıl olmuş!
-Sen
bunu hep yapıyorsun, oldu ilk tepkisi, bir de birsürü gülücük ekledi. Çok
komik!!!.
-Yoooo
ilk defa yaptım… He rezil olma işini mi diyorsun? Allah’ım neden ben!
Böyle
böyle hayıflanırken devam edivermiş sitemlerim…
-Neden
ortalarım şut olmuyor? Neden şutlarım kaleyi bulmuyor? Neden tribünler
tarafından hep yuhalanıyorum?
-Belki
de Rabbim seni böyle sınıyordur.
-Kafamı
kale direğine çarpıp beyin sarsıntısı geçirmek istiyorum.
-İstersen
sana faul yapabilirim, hiç değilse takımın penaltı kazanır.
Çok da güzel teselli eder canım arkadaşım!
-Bir
de sen vur! Zaten Kırmızı kart yakındır, hem de öyle iki sarıdan falan değil,
direk kırmızı!
-Muslera
ne kadar yakışıklı değil mi?
Aaaa Ha! İşte o beklediğim hamle geliyor.
Konu değiştirmece oynuyoruz. E başarılı da oldu sayılır. Nereden vuracağını
biliyor aslında ama yanlış zamanlama. Konuyu kaynatabilir ama değiştiremez!
Tamam, Muslera konusu azıcık uzadı. Oooo araya başkalarıda girdi. Ama Serap
kaynatır mı hiç?
-Harbiden
çok kazmayım. (Tabi bu uslûp ile en yakın arkadaşlarımdan birine konuşabilirim.
Normal şartlarda bu kadar abartmam.) Sabri’den beterim.
-İyi
o zaman kızım, Sabri denk getirdiğinde güzel gol atar mutlu olmalısın, dedi ve
muhtemelen o anlarda gülüyordu bana.
-Yok
yok benden bir cacık olmaz. Zaten anca savunma oyuncusu olurum ben.
-Sabri
de forvet değil zaten.
-Saol
çok moral verdin gerçekten.
Çok
acayip haller içerisindeyim, olayı unuttum.
-Aklıma
abuk subuk şeyler getiriyorsun Büşra.
-Bende
malzeme bol zaten, hep gelsin bir şeyler!
-Yok
oğlum bu fena değil.
-İyi
bari belki hoca beni de alır oyuna.
-Heee
heeeyyt be! Belki de iyi bir takımım olmadığı içindir, belki sen girince oyun
lehimize döner. Messi gibi olsam mesela. Hani milli takımda daha kötü Barça’da
daha iyi ya o hesap… (Düşünüyorum) Gerçi Messi ne kadar kötü olabilir ki?
-Messi&Sabri!
Harika bir ikili olduk!
-Olamaz
mı olabilir. (Buraları uzatıyorum tabi. Teknoloji ilerlediğinde yazıların bazı
kısımlarını kendi sesimizle de kaydedebiliriz belki, efekt hesabı…)
-Neyse
ben gideyim o zaman, saat geç oldu, namazı da kılar uyurum.
-Tamam.
Bize dua et!
-Serap
bu saatte dua edemem. Öğle ya da ikindide ederim. (Bu cümlenin üstüne
yıkıldığımı belirtmek isterim.)
-Yatsıda
edilen duanın kabul olma olasılığı daha fazla. Her şeyin hayırlısı olsun de
yeter. Ya da sen “Allah’ım dualarımızı kabul et” de duayı sonra ederiz.
-Bende
bir huy var duayı namazı kılarken edebiliyorum.
-Yap
işte bildiğin gibi, sonuçta herkesin bir tarzı var. (Bu satırlar parmaklarımdan
dökülürken dilimden dökülenler sadece “estağfurullah, tövbe tövbe…)
-…
Oldukça
uzun olan vedalaşma kısmından sonra Büşra’dan normal bir zamanda bu yazıyı
kompozisyon haline çevirip çeviremeyeceğim konusunda izin alıyorum. İkimizde
battı balık yan gider modundayız. İşte o geceden arda kalanlar…
Saçmalamak
sizinle birlikte saçmalayacak insanlar bulduğunuzda daha güzel.
Konu
mu? O gereksiz, geçip gitmiş bir konu. Tüm hayatımız böyle değil mi zaten. Bir
dönem önemli olan şeyler, üstüne düşünüp birazda abartı tozu eklediğimiz
durumlar sonrasında oldukça basit hale gelmiyor mu? Onları da tuz, biber, biraz
eksi (limon olabilir mesela ya da nar ekşisi) olarak kabul edelim. Sonrasında
tatlı anılara dönüşüyorlar.
Hayat
rezilliklerle güzelş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder